Nerede Arayacağım?

Hayatın anlamı ne?
Anlam.
Anlam nerede?
Arayışta.
Nerede arayacağım?
Burada.
Adamın biri, bisikletle Türkiye’den İran’a geçiyormuş, selesinde kocaman bir torba… Gümrük görevlisi şüphelenmiş haliyle. “Aç torbayı” demiş, açmış, kum çıkmış.
İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına, çıkış yapacak, selesinde gene torba… “Aç” demişler, açmış, gene kum.
İki gün sonra, aynı adam pedal çevire çevire gelmiş sınır kapısına, selede gene torba…
Bu sefer, polis çağırmışlar, narkotikçi gözüyle incelemişler, nafile, bildiğin kum… Delirecekler. Bir, üç, beş, hep aynı manzara… Adam geliyor geze geze, termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, uyduyla takip ediyorlar, hikâye… Hep kum çıkıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Gümrük görevlisi çarşıda rastlıyor o adama. “İçim içimi yiyor” diyor,
“Bu saatten sonra bir şey yapamam sana, Allah aşkına söyle, ne kaçırıyordun o torbayla?”
Gümrük görevlisi, polis, narkotikçi, onca insan adamın ne kaçırdığını bulamıyor. Dikkatleri kim bilir nerede ki gözlerinin önünde olanı göremiyorlar. Aynı varoluşunun anlamını olmadık yerlerde arayan çağımız insanı gibi.
Evet bildiniz. Bu yazımın konusu anlam arayışı. Peşinen söyleyeyim ki konu zor konu. Anlayışım kadar yazıyorum. Sürç-i lisan edersem affola. Amacım, benim kafamı oldum olası meşgul etmiş bu konuyla ilgili biraz sohbet etmek.
Orhan Pamuk’un“Yeni Hayat” kitabı şöyle başlar. “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Benim hayatımda da böylesine sihirli bir kitap vardır. 2000’li yılların başında okuduğum Victor Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” kitabı beni derinden sarsmış ve hayata bakışımı değiştirmiştir. Yıllar içinde tekrar tekrar dönüp altını çizdiğim satırları yeniden okumuşumdur. Zorda kaldığımda benim için pusula olmuştur. Henüz okumayanınız varsa, mutlaka okumanızı öneririm.
Kitabın ilk bölümünde Frankl, 3 yıl kaldığı Nazi toplama kamplarındaki kendi yaşam deneyimlerini tüm şiddeti ve acı gerçekçiliği ile anlatır. Bu nedenle de kitabın okunması çok sarsıcıdır. İkinci bölümde ise kurucusu olduğu psikoterapi sistemi Logoterapi teorisini özetler. Logoterapiyi “Anlam yoluyla terapi” olarak tanımlayabiliriz.
Frankl temelde şunları söyler ;
- Varoluşumuzdan kendimiz sorumluyuz.
- Hayatın bize varoluşumuzun anlamı üzerine sorduğu soruya cevap vermeliyiz.
- Anlam bizim idrakımızın çok üstünde olsa da inançla aramaya devam etmeliyiz.
Victor Frankl kimdir?
Logoterapinin babası Victor Frankl 1905 yılında Viyana’da doğdu. Yaşamın anlamı üzerine temel görüşlerini çok genç yaşlarda oluşturmaya başladı. İlk konferansını henüz 16 yaşındayken verdi. 19 yaşında ilk makalesini uluslararası psikanaliz dergisinde yayınladı.
Frankl ve ailesi 1942’de Nazi toplama kampına gönderildi. Eşi, annesi, babası ve erkek kardeşini kamplarda kaybetti. Yazmakta olduğu “The Doctor and the Soul” adlı kitabının müsveddelerine Naziler el koyunca, kamp koşullarında çaldığı kağıtlarla kitabı tekrar yazdı. Frankl bu çabanın hayatta kalabilmesinin nedenlerinden biri olduğunu dile getirmiştir. Savaş bittikten sonra deneyimlerini, tanıklık ettiği soykırımını, tüm vahşeti ile “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabında dünyaya duyurdu. En akıl almaz kamp koşullarında bile nasıl anlam bulabildiğini tüm yalınlığı ile anlattı.
“İnsanın Anlam Arayışı” kitabı Library of Congress tarafından Amerika’nın en etkili 10 kitabından biri seçilir. Frankl hayatı boyunca 27 dile çevirilen 32 kitap yazmıştır. Viyana ve Harvard üniversiteleri gibi pek çok önemli üniversitede akademik kariyerini sürdürmenin yanısıra, 29 tane de fahri doktora almıştır. 92 yaşında hayatını kaybettiği 1997 yılına dek anlamlı, yaratıcı ve dolu dolu bir yaşam sürmüştür.
Victor Frankl sözleri diye internette ararsanız, her biri yüreğinize değecek pek çok değerli alıntı ile karşılaşırsınız. Benim hayatımı değiştiren belki de en bilindik olanıdır.
“İnsanın elinden her şey alınabilir, bir şey dışında: insan özgürlüklerinin sonuncusu olan- herhangi bir koşulda tavrını belirleme ve kendi yolunu seçme özgürlüğü.”
Özgürlük bundan daha iyi nasıl anlatılabilir ki?
İnsan özgürlüğü koşullardan bağımsız olamaz. Ama mevcut koşulda ne tepki vereceğini insan kendi seçer. “Ve her zaman seçimler vardı” diye devam eder Frankl. Düşünsenize bir Nazi toplama kampında bile. Başına gelene vereceği tepkinin, kendi sorumluluğu olduğuna inanır. Kurban olmamayı seçer. Koşullara boyun eğmek yerine, pes etmemeye, hayatta kalmak için mücadele etmeye karar verir. İnsanların en kötü şartlarda bile nasıl hayatta kaldıklarını gözlemler. Sahip olduklarını başkaları ile nasıl paylaştıklarına şahitlik eder. Şöyle der;
“Her insan hayat tarafından sorguya çekilir ama verebileceğimiz tek cevap kendi hayatımız kadardır; hayata karşı verebileceğimiz tek cevap sorumluluk sahibi olmaktır.”
Frankl toplama kamplarındaki deneyimlerinde anlamı bulur. Yaşadığı ve tanıklık ettiği acılar sayesinde. Anlam içinde bulunduğu koşullardadır. Zaten oradadır. O derinleştikçe orada olanı görür. Her koşulun anlam içerdiğini, her türlü yaşantıdan öğrenebileceğimizi şöyle ifade eder.
“Son tahlilde, şuna ikna oldum ki, içinde anlam tohumları barındırmayan hiçbir durum yoktur.”
Bu nedenledir ki, olmadık uzak diyarlarda anlam peşinde koşmak yerine sadece kendimize ve hayatımıza bakmak yeterli olacaktır. Bulacağımız anlam zaten kendi hayatımız kadardır. Yeter ki bir durup samimiyetle düşünelim;
Hayat benden ne istiyor?
Mevcut koşullarıma ne tepki veriyorum?
Bu tepkiyi niye veriyorum?
Benim için anlamı ne?
Bu konuda söylenecek daha çok şey var. Anlam üzerine yazmaya devam edeceğim.
Merak edenler için. Adam cevap veriyor: “Bisiklet”
Hangi adam mı? Bisikletle Türkiye’den İran’a geçen adam.





